Ads 468x60px

16 Nisan 2012 Pazartesi

Kurtuluş Savaşımızın Son Emrinin Verildigi Gölbek Köyündeki O Tepe






 KURTULUŞ SAVAŞIMIZIN SON EMRİNİN VERİLDİĞİ GÖLBEK KÖYÜNDEKİ O TEPEDEYDİM.

Dedeler ve ninelerimiz “Yonan gavuru Haymanayı gelmiş Güzelcekale, Çalış, Totak, Özköyler dediğimiz köylere dayanmıştı. Mesafe 60 km. kadardı. Bu son cephede Müthiş bir savaş devam ederken, top sesleri Ankara’ya kadar geliyor, yaralılar at arabaları ve kağnılarla yine buradaki hastanelere naklediliyordu. Mustafa Kemal Paşa buradaki cepheye kadar gelmiş son taktiğini vermiş ve düşmanı bu topraklardan ebediyen kovmuştu. Yonan Generali Trikupisi de esir almıştı ” diye anlatırlardı.
Türklerin son cephesi olan o bölgede neler yaşanmıştı! Ne emir verilmişti. O emrin verildiği yerde neler konuşulmuştu. Bu bölgenin bir çocuğu olarak Gölbaşı sınırları içerisinde olan o dağı araştırdım sordum buldum ve çıkarken de çok heyecanlandım. Ünlü Haymana ovasını iki taraflı gören bir yer. Müthiş bir manzara ve esrarlı bir görüntüsü var.
Hayalen düşündüm ve Mustafa Kemal Paşayı, kurmaylarını, subayların ellerinde haritaları, fikir alış verişlerini,  müthiş taktik zeka konuşmalarını,  pusu da son darbeyi vurmak üzere bekleyen heyecanlı bir orduyu görüyor gibi oldum.
              -Herkül’ün on imtihanı;
            Türk ordusu l. Dünya savaşının 1915-1918 yılları arasında çöl ve kanal harekatı, Irak, Çanakkale, Kafkasya, Galiçya ve Romanya cephelerinde kahramanlıklar yazmış, bunları destanlaştırmış ve son olarak da Çanakkalede adeta kükremişti. Sanki efsane Herkül’ün on imtihanını vermişti. Daha sonra işgal ile tüm milletinin eli kolu bağlanarak adeta kaderine teslim edilmiş Ordusu dağıtılmıştı. O günleri de yaşayarak bu esrarlı tepede iki savaşı karşılaştırdım.
 -Anadolu yoksuldu ama kükremişti;
            Yoksul Anadolu’da bu ordunun kurulması, sonra da can, para, erzak, silah, cephane, asker, askeri araç ve gereç bakımından sürekli ikmal edilebilmesi başka bir zaferdi. Bu mucizenin sırrı davanın haklılığı, halkın anlayış ve cömertliği, yönetenlerin inandırıcılığı ve önderlik yetenekleridir. Savaştan önce bu sağlanmış ve tüm Dünya’ya adeta haykırılmıştı.
            -Cephede Sünni, Alevi, Türk, Kürt, Çerkez vs. hepsi vardı.
            Savaş başladığında cephelerde Sünni, Alevi, Türk, Kürt, Çerkez, Abaza, Tatar, Boşnak, Laz, Pomak, Arap kısacası bütün Anadolulular kan dökerlerken, İşgal altında olmayan yerlerde de mitingler yapılıyor, camilerde ve türbelerde toplanılıp zafer için dua ediliyordu. 600 yıldır ilk kez böyle bir birliktelik yaşanıyordu.
            -Düşman bir türlü pes ettiremedi;
            Bu birliktelik içerisinde ne Türk ordusu pes ettirilebilmiş ne, dağıtılabilmiş,  ne de o çok özledikleri Ankara işgal edilebilmişti. Düşman ve Yunan tarihinin en büyük, en donanımlı ordusu üstelik yoksul Türk ordusuna yenilmek üzereydi.
             -Haymana’da durdurulacaktı;
            Bu cephenin en yoğun savaşında, Askerlik şubesi Karagedik köyüne, fırın ve erzak temini ise Gölbaşı çevresinde köylere verilmişti. Gölbek köyünde büyük bir ordu yedek olarak bekletilmekteydi. Düşman ise “Ankara şu dağın arkasında diyerek” buraya kadar gelmişti. Burayı geçmek demek Ankara’ya gelmek demekti. Onun için düşman bu cephede durdurulmalı ve artık son darbe vurulmalıydı.
            -Taktik deha işliyor;
            Her cepheye olduğu gibi bu cepheye de M.Kemal Paşa kurmayları ile gelmişti. Çal dağı ve Mangal dağı önemliydi. Bu savunma mevzi geçilirse Haymana elden gidebilirdi. Art arda kanlı çarpışmalar yapan Türk birlikleri Yunanlıları Çal ve Mangal dağında tutmayı başardılar. M.Kemal Paşa ise sesli sesli“hala savunmadayız. Olsun! Birkaç gün sonra hücuma geçeriz. Düşmanın işi artık burda bitti” diyordu.
            -Ankara-Namazgahtepe (Dua tepe) dua ve toplanma yeriydi;
            Burası şimdiki Etnografya müzesinin olduğu yerdi. Yüzlerce Şehit, yaralı geldikçe halk bu tepede toplanıp top yekün el açıyorlardı. Buradan çıkanlar türbeleri, Özellikle Hacı Bayram Veli makamına akın ederek burada da dua ediyorlardı “Allahım ordumuzu muzaffer kıl”
            Artık savunma bitti. Bundan sonra taarruz başlayacaktı. Son karar buydu. Atatürk ve kurmayları Gölbek köyüne uğrayarak ihtiyat askerlerine moral vermiş ve son darbeyi vuran emri vermek için o tepeye çıkmıştı.
            -Tepe de şöyle bir konuşma geçmişti;
            -Durum nedir arkadaşlar
            -Paşam düşman l0 km. uzakta. Bakın hareketlerini buradan bile görebiliyoruz.
            -Sıkıntı nedir!
            -Sıkıntı onların top mesafeleri.  Onlar isterse buraya kadar yetiştirebiliyor, bizimkiler ise onların yarısı kadar.
            -Olsun bundan sonra bu önemli değil! Az düşündü ve;
            -Arkadaşlar kararımız şu!
            - Ne kadar asker ve cephanemiz varsa bu gece buradan sessizce çıkaracağız. Asker ve Top menzilimizi düşmanın 200-300 mt. Yakınına taşıyacağız. Yani onlar daha uyanmadan bizi burunlarının dibinde görecekler.
             Tekrar aşağı indiklerinde ise düşman işgalinden kaçan kadın çoluk çocuk vardı. Daha yaklaşır yaklaşmaz bir kadın ağlayarak “Namusumuza dokunuyorlar paşam. Yaşlılarımızı çoluk çocuğumuza eziyet edip acımasızca öldürüyorlar. Bir an önce düşmanları topraklarımızdan çıkar”
            O gece sessizliğini sadece Ağustos böcekleri bozmuştu. Ne kadar cephane, ne kadar asker ve eli silah tutan sivil, sap saman yüklü kağnılar, koyunu, atı, ineği, birbirine karıştırılarak hissettirilmeden sessizce iki saat içinde düşmana yaklaştırılmıştı. Artık heyecan doruktaydı. Herkes son defa canını ve malını ortaya koymuş son vuruşu bekliyordu.
            -Karşılarına neyin çıktığını anlayamamışlardı;
            Düşman uykudan uyanmadan Türk ordusunu karşılarında görmüştü. Bundan sonra şiddetli bir savaş başlamış ortalık kan gölüne dönmüştü. Yunan subayları ise askerlerini taarruza bile kardıramamış en önde  kendileri savaşıyordu. Savaş alanı Yunan ölü ve yaralılarıyla dolmuştu. Çok kayıp veren Yunan savaşı burada bitiriyor ve hepimizin bildiği gibi kaderine razı olarak geri kaçmaya başlıyordu.
            Büyük ümitlerle gelen düşman şimdi aynı yollardan yenilerek geri dönüyordu. Türk ordusu ne pes ettirilebilmiş, ne dağıtılabilmiş, ne de o çok özledikleri Ankara işgal edilebilmişti. Yunan tarihinin en büyük, en donatımlı ordusu, yoksul Türk ordusuna yenilmişti. Artık Düşman çıkarlarının güvencesi olan Sevr Antlaşmasını’da Ankara’ya zorla kabul ettirmeye imkan da kalmamıştı.
            Dünya o zaman şunu da öğrenmişti. Hiçbir zaman Türk Ulusu yok edilemez ve hiçbir zaman esir alınamazdı. Yeri geldiğinde Vatan, bayrak, Allah, Peygamber için top yekün can esirgenmez verilirdi. Bu son emir ve son kale bir milletin özünü, Anadolu’nun belki de ebediyete sürecek haykırışını anlatmıştı.
            - Gölbaşı’lılar olarak orada zafer kutlaması yapalım;
            Bunları yazdıktan sonra hatta yazmadan önce de düşündüm. Eylül’ün ilk haftasında Kaymakamlık ya da İlçe Jandarma, Belediye organizasyonunda hatta sivil toplum kuruluşlarından birisi önderliğinde  orada yani Gölbek-Karacaören arasındaki o tepede bir anma kutlaması yapalım. Her cephede o bölgenin insanı anmalar yapıyor. Eğer kutlamayı icraata dökersek bunu da gelenekselleştirelim. O sen emrin verildiği yere en devasa bir Türk Bayrağı dikelim. Dualar ederek onları tekrar yad edelim. Onlar bunu çoktan hak etmişlerdi bile…!  HAKSIZMIYIM!
 yeni haber gazetesi
Ömer YILMAZ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ping your blog, website, or RSS feed for Free